Büyük ihtimalle, dünya genelinde kendi ses kaydını dinlemekten keyif alan çok az kişi vardır. Ses tonumuz ne kadar etkileyici olursa olsun, hoparlörden duyduğumuz kendi sesimiz kulağımıza yabancı gelir ve bir türlü bizimle özdeşleşmez.
Ancak bu garip his, sesimizin kötü olduğu anlamına gelmez. Kendi sesimizi duyarken hissettiklerimizin farklı ve mantıklı bir sebebi vardır.
Sesleri duymamız, kulağımızın aldığı titreşimler sayesinde gerçekleşir. Bu titreşimler önce orta kulaktaki üç kemiğe aktarılır ve daha sonra da sinir sinyallerine dönüşerek kokleaya iletilir. Araba alarmı ya da radyo gibi dışarıdan gelen sesler, havadaki ses dalgaları yoluyla önce kulak kanalımıza, ardından iç kulağımıza ve kokleaya ulaşırlar. Ancak kendi sesimiz hoparlör aracılığıyla bize geri döndüğünde, aslında duyduğumuz şey hava yoluyla iletilen titreşimlerdir.
Ancak kendi ses tellerimizden çıkan ses söz konusu olduğunda durum biraz farklıdır. Konuşurken duyduğumuz kendi sesimiz, çene kemiğimiz ve kafatasımızdan geçen titreşimleri de duyarız. Bu kemiklerden gelen titreşimler, sesimizin kalitesini değiştirir ve düşük frekanslı titreşimleri de ortaya çıkararak sesimizi gerçekte olduğundan daha derin ve daha az tiz hale getirir. Aslında kendi sesimizi dışarıdan duymayı hoş bulmamamızın nedeni, buna alışkın olmamızdır.
Bu etkiyi deneyebilmek için kulaklarımızı parmaklarımızla tıkayabiliriz. Böylece sadece kemiklerden gelen titreşimleri duyarız ve havadaki titreşimleri engellemiş oluruz. Bu durumda sesimizin normalden daha derin olduğunu fark ederiz.
Her ne kadar buna alışık olmasak da, dünyadaki 7.6 milyar insan kendi sesini bu tuhaf tonlarda duyuyor.